Recent Articles

  • İnsan, yeryüzünde misafir olduğunu biliyor aslında. Fakat hız çağı neredeyse her gün bizi başka biri olmaya zorladığından; kendimiz kalmakta, aidiyetimizi sürdürmekte ve insanın anlamını taşımakta zorlanıyoruz.
  • İnsanın anlamı yolculuğumuzda gördük ki, yalnız değiliz! "İnsanın anlamı nedir?" sorusuna gelen cevapların derinliği ve çeşitliliğinden mutlu olduk. Maddenin hüküm sürdüğü, ait olmadığımız bir yaşam tehdidinden kurtulmanın yolu insanın anlamına erişmekten geçtiğine göre yolculuğumuza devam edelim…
  • Sayısız şeylerin peşinde koşmaktan kendimize sıra gelmiyor! Modern toplumun başka şeyleri bilme, başkaları tarafından bilinme, her şeye sahip olma gibi dürtüsel arzu bombardımanı; bizi kendimizi bilme yolculuğundan uzaklaştırıyor.
  • Geçen hafta; bir boşanma hikâyesine yol açan, mutsuz ve huzursuz bir aile örneğinden söz etmiştik. Hikâyenin devamı merak edildi, birçok soru ve yorum geldi. Yıllardır uzaktan takip etmeye çalıştığım ailenin boşanmadan sonra neler yaşadığı ve hâlihazırdaki durumu, yani hikâyenin devamı da bir ders niteliğinde.
  • "Eşimle ayrılmamızda birçok faktör rol oynadı. Sanırım bunlardan en önemlisi maddi varlığımızı ve ilişkimizi yönetememek oldu. Üniversite yıllarında tanışmıştık. Güzel bir arkadaşlığımız oldu. Biraz gösteriş merakı vardı. Üniversiteden sonra ailelerimiz tanıştı, kaynaştı. Sonra evlendik. Başta her şey güzeldi. Belki de öyle zannediyordum! Zamanla ilişkimiz gerildi, oğlumuz olduktan sonra birlikte yaşama isteğimiz iyice daraldı.
  • Düşüş demiştik ya hani, bir de acıya düşmek var. Bütün hücrelerinizle hissettiğiniz derin bir acı… Çaresizliğin hüküm sürdüğü bir savaş, bir afet, amansız bir hastalık, beklenmedik bir olay yahut kaza ile yakınlarını yitirmek; derin acıyı davet eder zihnimize! Derin acı üreten her olayın da kendine has bir hikâyesi vardır. Acı veren yitirilen canlar olsa da bazen derin acının asıl sebebi olayın hikâyesidir.
  • Sessizliğin hâkim olduğu ıssız dağların eteklerinde oynadığımız günlerdi. Kış aylarında iki metreye ulaşan karla mücadele ettiğimiz, yazın hasat edilen buğdayla bereketlenen günler. Köpeklerin koyun sürüsünü korudukları, kedilerin fare kovaladığı yıllar. Taş ve tahtadan oyuncaklarla yetindiğimiz, adını bildiğimiz topu henüz göremediğimiz zamanlar. Ve yıldızların sayılacak kadar yakın olduğu vakitlerdi köydeki çocukluk yıllarımız.
  • Medeniyet Tasavvuru Okulu (MTO) talebeleriyle bir seminerde buluştuk. Çevrim içi seminere yoğun katılımdan, gelen soruların kalitesi ve derinliğinden etkilendim. Ülkemizin, coğrafyamızın ve dünyanın geleceğini dert edinmiş, yarınlarımıza ait umut kıvılcımlarının hummalı çabasından heyecan duydum. Zira bir eksen kaymasının yaşandığı günümüzde; medeniyet köklerimizle yeniden buluşmaya, fert ve toplum olarak kişiliğimizi ciddi bir bilinçle inşa etmeye ihtiyacımız var.
  • Bazen sessiz bir ortam ararız. Sadece kendimize kaldığımız, hiç ama hiçbir sesin rahatsız etmeyeceği bir mekân. Peki bu mümkün mü? Tüm gürültülerden arınmış, tam sessizliğin hâkim olduğu bir yerde insan nasıl tepkiler verir acaba? Mutlak sessizlik var mıdır? İnsanın az da olsa arka planda akan seslere ve gürültüye ihtiyacı var mıdır?
  • Güneşin henüz doğmadığı bir bayram sabahıydı. Dokuz evladının her birine ayrı bir sanat eseri hassasiyetiyle dokunan rahmetli annemin hazırladığı tertemiz elbiseler, döşeklerimizin başucundaydı. Beyaz gömlek (işlik), askılı pantolon (sirebent), kocaman düğmeli ceket (adam ceketi), elle örülen uzun yün çoraplar ve hafif ökçeli lastik (cizlavit) ayakkabı. Ablalarımın içlikleri ve entarileri ise rengârenkti.
  • Deney sonuçlarını merakla bekliyorduk. Zira hocamız öğrencilerine beşer dakikalık iki ayrı süre vermişti. Önce gözlerimizi kapatmıştık. Öldüğümüzü varsayıp, bize kaliteli bir insan hissi veren ve gerçekten mutlu eden davranışlarımızı düşünmüştük. Sonra gözlerimizi açıp aklımıza gelenleri yazmıştık.
  • Hocamız, derste ilginç bir uygulama yaptırmıştı. Çok etkilendiğim için hiç unutmam. Etkilendim çünkü yıllar önce köy odasında yaşadığım bir deneyim, seneler sonra Londra'daki doktora sonrası dersimde karşıma çıkmıştı.
  • Çocuk ve gençlerin akranlarına karşı zorba davranışlarının giderek çoğaldığına ve çeşitlendiğine değinmiştik. Nitekim gelişme dönemindeki zihinlerde maddi ve duygusal şiddete yönelik genetik potansiyel, dijital dünyanın sağladığı imkanlarla öğrenilmiş şiddet olarak yayılıyor.
  • Öğrenilmiş şiddet yeryüzünde hızla yayılıyor. En çarpıcı delillerden biri çocukların ve gençlerin birbirlerine verdikleri zararların giderek artmasıdır. Literatüre yerleşen akran zorbalığı çoğu zaman saklandığı için farkında olamıyoruz.
  • Yaşını almış bir iş insanımızla konuşuyorduk. Vaktiyle köyden İstanbul'a gelmiş. Çeşitli işlerde çalışmış. Laleli'deki hamallık günlerini anlatırken gözleri doluyor. Sonra kendi işini kurmuş. Yirmi metrelik bir tostçu dükkanından büyük bir gıda grubuna dönüşen zorlu bir yolculuk. Tipik bir aile şirketinin kurucu lideri.
  • Bazen kavramlar herkes için aynı anlamı taşımaz. Aşk, sevgi, liderlik, merhamet, hayat, ölüm…
  • Derin zekalar, renkli kişilikler, zenginler, fakirler, hocalar, okumuşlar, cahiller, sağlıklı olanlar, hastalar, güzeller, yakışıklılar, ustalar, çıraklar, mutlular, mutsuzlar, iyiler, kötüler, gençler, yaşlılar… Cenazeden cenazeye koşuyoruz. Çember daralıyor. Hepsi anlaşmış gibi hayattan kopup ölüme koşuyor. Nedir bu ölüm telaşı?
  • Bir kış günü yine yollardayız. Eskiden saatlerce, günlerce süren bol kıvrımlı yollar kısalmış. Geniş asfaltları, kocaman köprüleri, viyadükleri, dağları delen tünelleri geçiyoruz. Bize ait ruhumuzun coşkusuyla bize ait devletin vatan topraklarında yol almanın huzurunu yaşıyoruz. Mesafeleri katetme hızına inat yolculuğun tetiklediği anlam arayışı zihnimize akın ediyor.
  • Yine bir seçim, yeniden bir tercih zamanı. Siyasi partiler, tanıtımlar, reklamlar, projeler, vaatler, söylemler… Mahalleleri, beldeleri, şehirleri yönetmeye hazır olduğuna inanan lider adayları meydanlarda. Yeniden seçilmek yahut mevcudun yerine seçilmek için vatandaşın tercihinin peşinde adaylar.
  • Kendini beğenme, aşırı öz güven, böbürlenme, haddi aşma, gösteriş, ötekileştirme, hak iddia etme, kendini üstün görme, küstahlık… Bu olumsuz huyların merkezinde kibir vardır. Kendisini seçilmiş ve her zaman haklı görme eğilimi özellikle siyasi seçim dönemlerinde daha bariz biçimde ortaya çıkar.
  • Yapay zekâ ürünü aletler ve uygulamalar, birey ve toplum yaşamında hızla yer alıp psikolojimizi etkileyen başlı başına bir konuya dönüşüyor. Dolayısıyla yapay zekâ psikolojisi de giderek derinleşen bir çalışma alanı oluyor.
  • Yapay zekâ çalışmalarının konfor alanımızı geliştirdiğine ancak insan eliyle yapılan işlerin daralması ve bizi taklit eden insansı robotların potansiyel sorunlara neden olabileceğine değinmiştik. Konunun psikolojimizi de yakından ilgilendiren tarafları var.
  • Yapay zekâ yaşamımızın bir gerçeği. Hayatımızı nasıl etkileyeceğini bilemediğimiz her yeni gelişme gibi yapay zekâya da mesafeli duruyoruz. Bir kısmımız anlamaya çalışırken bazılarımız yapay zekâ endişesi yaşıyoruz.
  • Lisans öğrenimi sırasında yan dal olarak aldığım felsefe derslerinden bir anekdot geliyor aklıma.
  • Neyin peşinde koştuğumuza ve neye talip olduğumuza göre şekilleniyor hayatımız.
  • Dünya insanı, zevklerini ertelemede giderek zorlanıyor.
  • Anne ve iki evladı telefonlarına öylesine dalmışlardı ki direksiyon başındaki babanın yorgunluğunu ve arabanın ara ara savrulmasını bile fark etmediler.
  • Gıda işiyle uğraşan aile şirketinin kurucusu baba, hafta sonu şirketin bayi toplantısını yapmıştı.
  • Yine bir sonbahar ve yeniden kışa dönüyor tabiat.