Öncelikle, temel bir kişilik yatkınlığı olarak benmerkezci eğilimden ne anlamamız gerektiğine bakalım… Bilindiği üzere, her insanın kendisine has kişilik özellikleri vardır. Bir insanı o insan yapan, kendisine has ve diğerlerinden farklı kılan özelliklerin tamamı; o bireyin kişilik özelliklerini oluşturur. Bu temel kişilik yatkınlıkları, ham potansiyel olarak doğuştan gelir. Yaşamın ilk yıllarındaki aile içi etkileşim yoluyla yerleşir, şekillenir. Böylece doğuştan getirilen kişilik özellikleri; potansiyeli yaşam deneyimleriyle performansa, yeni davranışlara dönüşür.
Temel kişilik yatkınlıklarından birisi de bireyin kendisini olması gerekenden daha fazla önemsemesi, sevmesi, hemen her olayın merkezine yerleştirmesidir. İşte bu duruma “benmerkezci kişilik eğilimi” (egocentric-egosantrizm) diyoruz. Bazen kişiliğin temel boyutlarının yerleştiği hayatın ilk 7-8 yılında, çocuklar tipik benmerkezci duruş sergilerler. Yani ailede her şeyin kendilerine endekslenmesini, kendilerinin merkez alınmasını ister ve beklerler. Onlar için; ailenin genel gündemi, başkalarının istekleri, beklentileri önemli değildir. Asıl olan çocuğun merkezde yer alan istekleridir. Çocuk, tüm ailenin kendi isteklerine göre hareket etmesini bekler. Diğer bir ifadeyle; çocuk kendi “ben”liğini merkez, çevredeki diğer benlikleri de birer uydu gibi görür. Araştırmaların tespit ettiği ilginç bir veri şudur: Benmerkezci kişilik tipine sahip bireyler, genellikle ortalama insana göre daha zeki, disiplinli ve sistematik kişilerdir.
Çocukluk dönemindeki bu benmerkezci eğilim, ergenlik yıllarıyla birlikte kaybolur. Çocuk sosyal öğrenme yoluyla, hayatı diğer insanlarla paylaşması gerektiğini gördükçe ve yaşadıkça kendi benliğinin sınırsız isteklerini ve yaptırımlarını terk etmeye başlar. Kendi istekleri kadar başkalarının isteklerini de önemser ve kendince bir denge geliştirir. Bir benzetme yapmak gerekirse; sadece kendi isteklerine odaklanan çocuk, zamanla bir ucunda tamamen kendi istekleri, diğer ucunda tamamen başkalarının isteklerinin yer aldığı bir çubuk üzerinde kendine has bir davranış dengesi sağlar.
“BEN” MERKEZCİ AİLE ÜYELERİ
Maalesef çocukluk döneminden sonra kaybolması gereken benmerkezci düşünce, tutum ve davranış sarmalı; bazı insanlarda hayat boyunca devam eder. Hatta gelişerek devam eder. Aile içinde benmerkezci duruşunu sürdüren yetişkinler az değildir. Bazılarında biraz daha gizli seyretse de kimi insanlarda açıkça bellidir. Bu bireylerin düşünce dünyalarının tipik özelliği, kendilerine yönelmiş olmalarıdır. Çok basite indirgersek, düşünce dünyalarında kendilerini o kadar büyütürler, kendilerine o kadar yoğunlaşırlar ki; başkalarına ve başka şeylere yer ve zaman kalmaz. Nasıl para kazanacak, nasıl diğerlerini geçecek, nasıl ünlü olacak, nasıl daha tepeye çıkacak ve benzeri düşünceler onu âdeta kendi denizinin dışına çıkaramaz. Başka insanların denizleriyle buluşamaz. Kendinde takılır, kendini aşamaz ve orada kalır.
Benmerkezci aile bireyinin yaşamına yön veren temel tutumları da kendisine dönüktür. Herhangi bir olgu, olay ve kişiye yönelik tutumlarının odağında, kişinin kendi şahsi beklentileri ve çıkarları başrol oynar. Herhangi bir siyasal tercih, iş alanındaki temel görüşler ve yargılar, aile ilişkileri ve aile bireylerine yönelik temel yargılarda da yine kendi beklentileri aktiftir.
Benmerkezci bireyin davranış dünyası da egosunun emrindedir. Kendine dönük davranır. Esasen kendisini başkasının yerine kolaylıkla koyarak bakabilir, empati yapabilir ama yapmaz. Başkalarını değil kendini tercih eder. Dolayısıyla tüm davranışları, yeme içme gibi temel tercihlerden siyaset, iş, aile içi konulara kadar hemen her konuda kendi çıkarları en önemli belirleyicidir.
YETİŞKİN ÇOCUKLAR
Tipik benmerkezci bireyler; önce kendini, sonra kendini, daha sonra yine kendini düşünerek davranırlar. Olayların merkezinde yer almak isterler. Bu olmayınca da kızar, tepki gösterirler. Ellerindeki olanakları öncelikle kendileri için değerlendirirler. Esasen bu yönleriyle çok itici ve geçimsiz olurlar. Ama çoğunlukla zekidirler. Çeşitli güçleri ellerinde bulundurdukları için vazgeçilmez konumlarda yer alırlar. Tüm bu davranışlarıyla, âdeta yetişkin birer çocuk gibi çoğu zaman çevreleri tarafından idare edilmek durumunda kalırlar.
Hangi eğitimi alırlarsa alsınlar, hangi meslekte olurlarsa olsunlar; bu duruşlarını o alana öyle veya böyle yansıtırlar. Kendileri için eğitimleri, meslekleri, işleri, aile üyeleri değil; asıl belirleyici olan bireysel istekleri ve öncelik alma arzularıdır. Onların yolunda ve suyunda gittiğiniz oranda iyi arkadaş olurlar. Ne zaman ki bir başkası için bir şey yapmak gerekti, bir konuda çıkarlarının küçücük de olsa zedelenmesi söz konusu oldu; işte o zaman hemen başkaldırırlar. Değişirler, sinirlenirler, tepki gösterirler, kavga ederler, uzaklaşırlar.